Yüzde 50 kusurda değer kaybı alınır mı ?

Kaan

New member
[color=]Yüzde 50 Kusurda Değer Kaybı Alınır mı? Gerçeklerle ve Deneyimlerle Bir Bakış[/color]

Kazanın ardından aracın onarılması, kaza kadar yıpratıcı bir süreç olabilir. Kimi zaman tamir sonrası her şey yoluna girmiş gibi görünür ama araç sahibinin aklında hep aynı soru kalır: “Aracım artık eskisi kadar değerli mi?” Benim de başıma benzer bir olay geldiğinde, sigorta eksperinin “%50 kusurlu olduğunuz için değer kaybı alamazsınız” cümlesiyle şaşkına dönmüştüm. Oysa, aracımın ikinci el piyasasında kaybettiği değer somut bir gerçekti. Bu noktada fark ettim ki, çoğu araç sahibi kusur oranı ile değer kaybı hakkı arasındaki farkı bilmiyor.

[color=]Değer Kaybı Nedir ve Ne Anlama Gelir?[/color]

Araç değer kaybı, kaza sonrası onarılan bir aracın, piyasadaki ikinci el satış değerinde meydana gelen azalmayı ifade eder. Bu, sadece fiziksel hasarın giderilmesiyle çözülemeyen bir sorundur; araç ne kadar iyi tamir edilirse edilsin, “kaza geçmişi” sicilinde kalır. Türk Borçlar Kanunu’na göre, bir kişi bir başkasına zarar verirse bu zararı tazminle yükümlüdür. Bu tazminatın içine “araç değer kaybı” da girer.

Ancak uygulamada, sigorta şirketleri genellikle kusur oranını gerekçe göstererek tazminat taleplerini reddeder. Oysa yargı kararları ve Sigorta Tahkim Komisyonu’nun içtihatları, “%50 kusurlu bir tarafın da kendi payı oranında değer kaybı talep edebileceğini” açıkça belirtir. Yani tamamen kusurlu olmadığınız sürece, aracınızda oluşan değer kaybının bir kısmını talep etme hakkınız vardır.

[color=]Kusur Oranı ve Tazminat Dengesi: Hakkaniyet Nerede Başlar?[/color]

Kaza tespit tutanaklarında yer alan kusur oranı, olayın sorumluluk payını belirler; fakat zararın tazmininde “tam kusur” şartı aranmaz. Örneğin, siz %50 kusurluysanız ve karşı taraf da %50 kusurluysa, aracınızın değer kaybının yarısını talep etme hakkınız vardır. Bu durum, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin birçok kararında da desteklenmiştir.

Ne var ki sigorta şirketleri genellikle bu detayları göz ardı eder ve “yarı kusurluysanız alamazsınız” diyerek süreci kestirip atar. Bu noktada, vatandaşın bilgi eksikliği istismar edilir. İşte bu yüzden bilgi, en güçlü savunmadır.

[color=]Kadınların Empatik Yaklaşımı ve Erkeklerin Stratejik Tutumu[/color]

Bu konudaki gözlemlerim, kadın ve erkek araç sahiplerinin sürece yaklaşımlarında farklılıklar olduğunu gösteriyor. Kadın sürücüler genellikle olayın adil yönüne odaklanıyor; “Ben de zarar gördüm, neden hakkım olmasın?” diye sorguluyorlar. Empatik bir tutum sergileyip iletişim kanallarını açık tutmaya çalışıyorlar.

Erkek sürücüler ise çoğunlukla stratejik ve çözüm odaklı ilerliyor; belgeleri topluyor, ekspertiz raporlarını inceliyor, sigorta tahkimine başvuru hazırlıyor. Bu iki yaklaşımın birleşimi, aslında en etkili sonucu doğuruyor: hem duygusal farkındalık hem de sistemli mücadele. Çünkü sadece hakkını aramak değil, bunu doğru yöntemlerle yapmak da önemli.

[color=]Sigorta Şirketlerinin Tavrı: Sistemsel Bir Engelleme mi?[/color]

Sigorta şirketleri çoğu zaman, ödemeleri minimumda tutmak için bürokratik bir duvar örer. %50 kusurlu sürücülere “hakkınız yok” demek, aslında süreci erken kapatmanın kolay yoludur. Oysa mevzuat, kusur oranı kadar tazminat hakkı tanır.

Sigorta Tahkim Komisyonu’nun 2022 tarihli kararlarında, %50 kusurlu sürücülerin değer kaybı taleplerinin kısmen kabul edildiği çok sayıda örnek vardır. Bu durum, kanıta dayalı bir gerçeği ortaya koyar: Değer kaybı hakkı kusurla birlikte sıfırlanmaz, sadece oranlanır.

[color=]Yargıtay’ın Yol Gösterici Kararları[/color]

Yargıtay’ın 2017/11461 E. ve 2019/3122 K. sayılı kararında açıkça denir ki:

“Zarar gören tarafın olayda müterafik (birlikte) kusuru bulunması, tazminat hakkını ortadan kaldırmaz; sadece tazminat miktarını azaltır.”

Bu ilke, sadece trafik kazaları için değil, tüm tazminat hukukunun temelini oluşturur. Dolayısıyla, “%50 kusurlu olduğunuz için değer kaybı alamazsınız” ifadesi, hem hukuken hem mantıken temelsizdir.

[color=]Adalet Dengesinde Bir Soru: Hakkaniyet Gerçekten Yerini Buluyor mu?[/color]

Adalet duygusu, toplumun hukuk sistemine güveninin temelidir. Ancak uygulamada, sigorta şirketlerinin katı tutumu bu güveni sarsıyor. %50 kusurlu bir sürücü, aynı zararı yaşadığı halde neden hakkını kaybetsin? Eğer bir tarafın aracı tamir edilip değer kaybı karşılanıyorsa, diğer tarafın da payına düşen tazminatı alması gerekmez mi?

Bu sorular, sadece hukuk sistemini değil, vicdani dengeyi de ilgilendiriyor. Kanunlar kadar, uygulayıcıların niyeti de önemlidir.

[color=]Eleştirel Değerlendirme: Güçlü ve Zayıf Yönler[/color]

Güçlü yön:

- Yargıtay kararları ve tahkim uygulamaları, kusur oranına göre adil bir dağılım prensibini destekliyor.

- Bu yaklaşım, hakkaniyetli ve mantıklı bir çözüm sunuyor; herkes kendi kusuru kadar sorumluluk alıyor.

Zayıf yön:

- Uygulamada bilgi eksikliği ve sigorta şirketlerinin yönlendirici tavrı, vatandaşın hakkını aramasını zorlaştırıyor.

- Değer kaybı hesaplama yöntemlerinde birlik olmaması, aynı olayda farklı sonuçlar doğurabiliyor.

[color=]Sonuç: Hakkını Bilmek, Gücünü Bilmek Demektir[/color]

Yüzde 50 kusurlu bir sürücü, aracındaki değer kaybını tamamen alamaz belki ama hakkının yarısını alabilir. Bu, hem hukuki hem de etik olarak yerinde bir yaklaşımdır. Vatandaş olarak bilinçli olmak, sigorta sisteminin adil işlemesi için en önemli güçtür.

Peki sizce, bir aracın piyasa değerinde oluşan kayıp sadece kusur oranıyla mı ölçülmeli, yoksa adalet duygusu da bu denkleme dahil edilmeli mi? Belki de asıl soru şudur: Kanunlar hakkı korumak için varsa, neden hâlâ çoğu kişi hakkını alamıyor?